BDDK Başkanı Öztekin, bankacılık sektöründe tek olumsuz görünümün yapısal faiz oranı riski olduğunu belirtti
Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) buluşmalarında ekonomi gazetecileri ile biraraya gelen BDDK Başkanı Mukim Öztekin, Türk Bankacılık Sektöründe Eylül 2012 itibarıyla 48 olan banka sayısının Ekim ayı içerisinde faaliyete başlayan Odea Bank’ın da eklenmesiyle 49’a yükseldiğini belirtti.
Görüşmeler Sürüyor Henüz Resmi Başvuru Yok
Öztekin, 31 finansal kiralama şirketi, 78 faktoring şirketi, 13 finansman şirketi ve 8 varlık yönetim şirketi olmak üzere toplam 130 adet banka dışı mali kuruluşla birlikte kurumun denetimi altında 179 adet kuruluş bulunduğunu kaydeden Öztekin, ayrıca 3 finansal holding şirketi, 45 temsilcilik, 83 değerleme kuruluşu ve 3 derecelendirme şirketini de hesaba katılmasıyla kurumun doğrudan veya dolaylı sorumlu olduğu kuruluş sayısının 313’e ulaştığını dile getirdi.
Önemli ülkelerden ciddi bankacılık lisans başvuruları olduğununu bildiren Öztekin, Güney Kore, Hollanda gibi ülkelerde görüşmelerinin sürdüğünü, henüz resmi başvurunun olmadığını belirtti. İlk aşamada Mitsubish Bank’ta incelemeler yapıldığını ve bazı eksiklikler olduğunun bilgisini verdi.
Eylül 2012 itibarıyla Türk bankalarının yurtdışında 31 farklı ülkede; iştirak, şube ve temsilcilik şeklinde; toplam 143 organizasyon ile faaliyet gösterdiğini bildiren Öztekin, ”Bankalarımızın uluslararası mevzuata uyumu, teknolojik altyapısı, uluslararası piyasalar ile entegrasyonunun yüksek oluşunun yanı sıra; kriz döneminde mali yapılarında bir bozulma veya değer erozyonuna uğramamış olmaları, Türkiye’nin çevre ülkelerle olan tarihsel ve kültürel bağı, yakın coğrafyadaki ülkelerde görece geri kalmış bankacılık sistemi ve potansiyeli dikkate alındığında, Türk bankalarının uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olma imkanı olduğu görülebilmektedir. Hiçbir ülke ekonomisi döngüsel hareketlere karşı bağışıklığa sahip değildir. Bu durum ülkemiz için de söz konusudur. Önemli olan ekonomik göstergelerdeki bozulmalara karşı hazırlıklı olmak ve yığınak yapmaktır. Bu nedenle biz BDDK olarak ekonomik göstergelerin olumlu olduğu dönemlerde bankacılık sektöründe rezerv oluşturulmasını önemsiyoruz. ” diye konuştu.
En Büyük Risk Yapısal Faiz Oranı Riski
Bankacılık sektöründe risk türleri içinde tek olumsuz görünümün yapısal faiz oranı riski olduğunu ve bu riskin yukarı yönlü olduğunu kaydeden Öztekin, ”Teknik olarak bu durum bankacılık sektörünün riskidir. Ancak riskin ortaya çıkış nedenine bakınca, bankacılık sektörünün mecburen aldığı bir risktir bu. Yani, teknik olarak bakıldığında, bankacılık sektörü sanki farklı bir seçeneği varmış da uzun vadeli kredileri kısa vadeli mevduatla fonlayarak bir risk alıyormuş gibi görünmektedir. Oysa bu risk, özünde bankacılık riski değildir” dedi.
Türkiye’de mevduatın ortalama vadesinin çok kısa olduğunu bildiren Öztekin, bu durumun yalnızca bugüne özgü olmadığını, mevduat sahiplerinde yıllarca süren bir alışkanlık olduğunu ve neredeyse yerleşik hale geldiğini dile getirdi.
Mevduatın vadesinin görünürde kısa olduğuna değinen Öztekin, görünümü değiştirmenin ekonomideki iyileşmelere bağlı olduğunu söyledi. Eskiden faiz oranlarının çok değişken olduğu ortamda 1 ay vadenin tercih edildiğini dile getiren Öztekin, şimdi 3-6 ayda yoğunlaşma görüldüğünü fakat arzularının daha uzun vade olduğunu belirtti.
Kazanmadan Harcar Duruma Geldik
Kur ve parite etkisinden arındırılmış olarak kredilerin ve mevduatın yıllık artış hızlarına bakıldığında, mevduat tarafında büyümenin uzun süredir kredilerin altında kaldığının göze çarptığını ifade eden Öztekin, (En son 2 Kasım itibarıyla toplam mevduatta kur ve parite etkisinden arındırılmış yıllık artış oranı yüzde 10) ülke olarak tasarruf eğiliminin, tarihin en düşük düzeyine gerilediğini söyledi.
”Bir bakıma kazanmadan harcar duruma geldik” diye konuşan Öztekin, Bu eğilimin artması, krizlerde Amerika ve Avrupa’da olduğu gibi bizi de zor durumda bırakabilir. Yakın geçmişte yaşanmış böyle bir örnek varken, bizim de aynı yöne doğru tedbir almadan gitmemiz uygun olmaz. Bu nedenle tasarrufları özendirmemiz gerekiyor. Biz bankalarımızın sağlığını koruyarak, finansal sisteme güvenin sürdürülmesi noktasında konuya yönelik katkımızı veriyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Sermaye Yeterliliği Rasyosunda 0,1 Puanlık Artış
Öztekin, Türk Bankacılık Sektörü’nün 2001 yılından bu yana kat ettiği mesafeye ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
- Sektörün toplam aktifleri, 2001 yılından bu yana yıllık ortalama %20,7 oranında büyüyerek, 1 trilyon 308,5 milyar TL büyüklüğe ulaşmıştır.
- Sektörün toplam kredileri ise %32,1 artışla 755,6 milyar TL seviyesine yükselirken, bu artış bireysel kredilerde %44,2 ile daha da çarpıcıdır. Takipteki alacaklar aynı dönemde yalnızca ortalama %5,6 artışla 23 milyar TL olmuştur.
- Bu dönemde menkul değerler artış oranı kredilerin oldukça gerisinde kalmıştır.
- Mevduatında yıllık ortalama %19,3 artış gözlenen sektörün yurtdışı borçları Dolar bazında %40,5 artış gösterirken; pasif tarafta önemli bir artış, alternatif bir fon kaynağı olarak %33,6 ile ihraç edilen menkul değerlerde yaşanmıştır.
- Sektörün özkaynaklarının da bu dönemde aktif büyüme hızından daha yüksek olduğunu görüyoruz.
- Yüksek bir aktif kalitesine sahip olan sektörde, kredilerin takibe dönüşüm oranı Eylül 2012 itibarıyla %2,9 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu oran güncel verilere göre %3 seviyesindedir. 2001 yılında ise %25,2 gibi çok yüksek bir düzeyde olduğunu görüyoruz.
- Temmuz 2012 itibarıyla Basel II düzenlemeleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın, sektörün sermaye yeterliliği rasyosu bir yıl öncesine kıyasla 0,1 puan artarak %16,5’e yükselmiştir. Görüldüğü üzere, sektörde kar dağıtımlarının sınırlandırılması, %12’lik hedef rasyo uygulaması gibi tedbirler neticesinde bankacılık sektörü güçlü sermaye yapısını korumayı başarmıştır.
- Mevduatın krediye dönüşüm oranı, kredilerin mevduata göre görece hızlı artması neticesinde Eylül 2012 itibarıyla %105,6’ya yükselmiştir. Oranın 2001 dönemindeki %34,4 seviyesinden geldiği noktalar, bankacılık sektörünün aracılık fonksiyonunun ne derece önemli bir yol kat ettiğini göstermektedir.
- 2001 döneminde sektörün zarar etmesi dolayısıyla negatif olan özkaynak karlılığı önceki yılın aynı dönemine göre 0,3 puan artarak %15,7’ye yükselirken; aktif karlılığı önceki yıldaki düzeyini korumuş ve %1,8 seviyesinde gerçekleşmiştir
- Ayrıca, milli gelire paralel olarak büyümeye devam eden bankacılık sektörünün toplam aktiflerinin Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla’ya oranı Aralık 2002 döneminde %60,7 iken; bugün %93’e yükselmiştir. Söz konusu oranın seviyesi, gelişmiş ve gelişmekte olan diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, Türk Bankacılık sektörünün büyüme potansiyelini ortaya koymaktadır.
- Sektörün toplam aktiflerinin dağılımına baktığımızda, bankacılık sektörünün aracılık fonksiyonunun diğer bir göstergesi olarak kredilerin toplam aktifler içindeki payının da 2002 yılında %23 düzeyinde iken, Eylül 2012 dönemine gelindiğinde %57,7’ye kadar yükseldiğini; diğer taraftan, menkul değerlerin payının sürekli azalarak %21,2’ye gerilediğini görüyoruz.
Sektörde Yüzde 15 KAr Artışı Beklentisi
Bankacılık sektörüne ilişkin öngörülerini paylaşan Öztekin, sektörün 2012 yılını yüzde 15 civarında bir kar artışı ile kapatacağını, 2013 yılında da sektör karının istikrarlı artış trendini sürdüreceğini ve kredilerin artış hızının yüxfr 14-16 bandında olacağını öngördüklerini dile getirdi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder